02-16-2019, 10:06 AM (This post was last modified: 04-13-2024, 08:42 AM by RasitTunca.)
Eyyub Aleyhisselam
İsrailoğullarına gönderilen peygamberlerden. Hazret-i İshak’ın oğlu Iys’ın neslindendir. Kendisine yedi kişi îmân etti. Yüz kırk sene yaşadı. Sabrı ile insanlık târihinde darbımeselle anılan Eyyub aleyhisselam, Kur’ân-ı kerîmde zikredilmiştir.
Eyyub aleyhisselamın çok mal ve serveti ile on oğlu vardı. Sürü sürü hayvanları, bağları ve bahçeleri bulunuyordu. Şam civârında Beseniyye mevkıindeki çiftliklerinde binlerce insan çalışırdı. Fakat servetinin çokluğu onu Allah yolundan alıkoymadı. Eyyub aleyhisselam Şam civârında yaşayan insanlara peygamber olarak gönderildi. Onları Allahü teâlâya îmân ve ibâdet etmeye çağırdı. Bu uğurda pekçok zahmet çekti. Sonra malı, evlâdı ve bedeni ile imtihân edildi. Eyyub aleyhisselam çok büyük sıkıntılara göğüs gerdi. Sabrı, kullukta kusûr etmeyip şikâyette bulunmayışı ve başka güzel vasıfları ile ibâdet ehline ve akıl sâhiplerine örnek oldu.
Allahü teâlâ hazret-i Eyyub’u imtihân etmeyi murâd etti. Onun mallarını çeşitli vesîlelerle elinden aldı. Koyunları sel, ekinleri ise rüzgâr ile telef oldu. Şeytan çoban sûretinde ağlayarak Eyyub aleyhisselamın yanına geldi. O sırada insanlara vaaz ve nasîhatte bulunan Eyyub aleyhisselama mallarının ve servetinin telef olduğunu söyledi. Hazret-i Eyyub bu haber karşısında hiç şikâyette bulunmayarak Allahü teâlâya hamd ve şükürde bulundu ve “Üzülme! O malı mülkü bana Rabbim vermişti. Şimdi de aldı. Çünkü sâhibi O’dur.” dedi. Bu sözleri ve hareketi karşısında şeytan perişan olup, geri gitti.
Sonra Allahü teâlâ Eyyub aleyhisselamın, hocaları ile ders okuyan çocuklarının da zelzeleyle ruhlarını aldı. Bu defâ hoca şekline giren şeytan feryâd ve figân ederek Eyyub aleyhisselamın yanına geldi; “Ey Eyyub! Allahü teâlâ evini zelzele ile yıktı. Çocukların öldü. Her biri parça parça oldular.” dedi. Çocuklarına olan şefkatinden dolayı gözlerinden yaşlar gelen Eyyub aleyhisselam sabır ve tevekkül ederek, Allahü teâlâya teslimiyetini bildirdi. Şeytana da: “Ey mel’ûn! Sen İblissin. Beni Rabbime isyâna teşvik etmek istiyorsun. Şunu bil ki, evlâdım bir emânet idi. Rabbime niçin incineyim. Rabbime hamd ederim.” buyurdu. Bundan sonra Allahü teâlâ Eyyub aleyhisselamın vücuduna hastalık verdi.
Hazret-i Eyyub’un hastalığı gün geçtikçe şiddetlendi. Akrabâları, komşuları ve başkaları yanına uğramaz oldu. Yalnız hanımı Rahîme Hatun onu terk etmedi. Ona hizmetine devâm edip, ihtiyâç için neyi varsa sarf etti. Hazret-i Eyyub bu hastalık hâlinde de şikâyet ve feryâdda bulunmayıp, hamd etti ve sabır gösterdi. Bu defâ şeytan Eyyub aleyhisselamın bulunduğu şehir halkına vesvese vererek; “Onun hastalığı size geçer, onu şehrinizden çıkarın.” dedi. Şehir halkı Eyyub aleyhisselamı ve hanımı Rahîme’yi şehirden dışarı çıkardılar. Rahîme Hatun şehrin dışında bir yerde hazret-i Eyyub’a hizmete devâm etti.
Hazret-i Eyyub, yedi yıl dert ve belâ içinde kaldı. Hâlinden hiç şikâyet etmedi. Şeytan, bu defâ insan sûretinde Rahîme Hâtunun karşısına çıkıp onu Eyyub aleyhisselamın hizmetinden alıkoymaya çalıştı. Ona; “Kendine yazık ediyorsun. Hastalığı sana geçer.” dedi. Rahîme Hatun ise, şeytana; “Onun üzerimdeki hakkı çoktur, ödeyemem. Nîmet ve râhat vaktinde onunla yaşadım. Bu hastalık hâlinde onu bırakamam.” dedi. Dönüşte, olanları hazret-i Eyyub’a anlattı. Eyyub aleyhisselam da onun iblîs yâni şeytan olduğunu ve onun vesvesesinden sakınmasını söyledi. Şeytan daha sonra da Rahîme Hâtunun karşısına çıkarak, vesvese vermeye çalıştıysa da aldırış etmedi.
Hazret-i Eyyub’un hastalığı gittikçe şiddetlendi. Onun bu hâli beden, kalp ve lisânıyla yaptığı kulluk ve peygamberlik vazîfelerini iyice zorlaştırdı. O zaman Allahü teâlâya dua ve niyazda bulundu: “Bana gerçekten hastalık isâbet etti. Sen merhamet edenlerin en merhametlisisin.” dedi. Allahü teâlâ onun dua ve niyâzını kabûl etti.
Birgün Eyyub aleyhisselamın hanımı Rahîme Hatun yiyecek aramaya çıkmıştı. İkindi vakti Allahü teâlânın lütuf ve müjdesi ulaştı. Cebrâil aleyhisselam gelerek Allahü teâlâdan; “Ey Eyyub! Belâ verdim sabrettin. Şimdi ben sıhhat ve nîmet vereceğim.” haberini getirdi. Allahü teâlâ; “(Ey Eyyub!) Ayağını yere vur. Çıkan sudan gusleyle ve soğuğundan iç.” (Sâd sûresi: 42) buyurdu. Bu emr-i ilâhî üzerine Eyyub aleyhisselam ayağını yere vurdu. Biri sıcak, biri soğuk, iki pınar fışkırdı. Sıcak sudan gusül edince bedenindeki, soğuk sudan içince içindeki hastalıklardan kurtuldu ve sıhhate kavuştu. Kuvveti geri geldi. Tâze bir genç oldu. Elinden alınmış olan mallarını Allahü teâlâ geri iâde etti. Çok sayıda evlâd ihsân etti veya bir rivâyette ölmüş olan oğullarını diriltti. Yüz çeviren dostları kendisine muhabbetle yöneldiler.
Eyyub aleyhisselamın hastalığı âfiyet hâline dönüşünce, o gece seher vaktinde bir âh eyledi. Sebebini sorduklarında; “Her gece seher vaktinde «Ey bizim hastamız nasılsın?» diye ses duyardım. Şimdi o vakit geldi; «Ey sıhhatli kulumuz nasılsın?» sesini duyamadım. Onun için ağlıyorum.” buyurdu.
Eyyub aleyhisselam ömrünün sonunda en olgun evlâdı olan Havmel’i vâsi tâyin etti. Techiz ve tekfin işlerini ona ısmarladı. Yüz kırk sene ömür sürdükten sonra vefat etti. Bişr isimli bir oğlunun peygamberliğinde ihtilâf olunmuştur. Onun yaşıyla ilgili başka rivâyetler de vardır. Hazret-i Eyyub’un kabri Şam’da Beseniyye denilen yerdedir.
Mucizeleri:
Eyyub aleyhisselam Allahü teâlânın emirlerini tebliğ ederken birçok mucizeler gösterdi. Bunlardan bâzıları şöyledir.
1. Eyyub aleyhiselâmın duası bereketi ile koyunların yünleri ibrişim olurdu.
2. Eyyub aleyhisselam kavminin hâkimini îmâna dâvet ettiği vakit o da; “Evimdeki direklerin kalkarak havada durmasını senden mucize olarak isterim.” demişti. Hazret-i Eyyub dua etti. Nihâyet evin direkleri düştü ve ev havada kaldı. Hâkim bu mucizeyi gördüğü hâlde îmân etmedi.
3. Eyyub aleyhisselamın duasıyla çöldeki seraplar ve dumanlar su olurdu.
Eyyub aleyhisselam güzel huylu, cömerd ve çok merhametliydi. Fakirlere, misâfirlere, yetimlere çok yardım ederdi. Bedenine, malına ve evlâdına gelen musibetlere sabredip ilâhî takdire rızâ gösterirdi. Bundan dolayı insanlık târihinde, “Eyyub aleyhisselamın sabrı gibi” darbımeseliyle anıldı. Allahü teâlâ onu bu güzel vasıfları sebebiyle Kur’ân-ı kerîmde şöyle medh ü senâ buyurdu:
“Biz onu (belâlalara) hakîkaten sabırlı bulduk. O ne güzel kuldu. Şüphe yok ki o tamâmen Allah’a dönen (bir zât) idi.” (Sâd sûresi: 44)
Eyyub aleyhisselamla ilgili olarak Kur’ân-ı kerîmin En’âm, Nisâ, Sâd, ve Enbiyâ sûrelerinde bilgi verilmiştir
Eyyûb b. Mûs[1], b. Ra´vil[2], veya Razıh[3] veya Rizah[4] veya Zirah[5], b. Ays b. İshak, b. İbrahim Aleyhisselâmlardır. [6]
Eyyûb Aleyhisselâmın annesi, Lut Aleyhisselâmın kızı idi[7]
Eyyûb Aleyhisselâmın babası Mûs; Nemrud´un, İbrahim Aleyhisselâmı ateşi atıp yakmak istediği gün, İbrahim Aleyhisselâma iman edenlerdendi.[8]
Eyyûb Aleyhisselâm, Yâkub Aleyhisselâmın zamanında idi. [9] ve Onun Leyyı adındaki kızı ile de, evlenmişti. [10]
Eyyûb Aleyhisselâmın Şekil Ve Şemaili:
Eyyûb Aleyhisselâm; uzun boylu, kıvırcık saçlı[11], güzel[12], büyük[13] gözlü, büyük başlı[14], geniş göğüslü, kalın kollu, kalın bacaklı, kısa boyunlu idi. [15]
Eyyûb Aleyhisselâmın Yurdu, Serveti Ve Oğulları:
Eyyûb Aleyhisselâmın yurdu: Şam´ın Dımaşk ile Câbiye arasındaki Ürdün beldelerinden olan[16] Beseniye nahiyesi idi. [17]
Şam´ın Beseniye köyünün doğu ve batısı arasında bulunan her şeyi[18], dağları, ovaları[19], içindekilerle birlikte[20] deve, sığır, davar, at, merkep, her cins mal[21], Eyyûb Aleyhisselâma âitti. [22]
Kendisinin, o köyde, çobanları ile birlikte, bin koyunu,
Beş yüz öküzü,
Her öküzün, birer sürücüsü köle,
Her kölenin de, karısı, çocukları, malları,
Her öküzün, çift âletini taşıyan dişi merkebi,
Her merkebin, iki, üç, dört, beş ve daha fazla sıpası bulunmakta idi. [23]
Yüce Allah, ona, erkek, kadın bir çok ev halkı da, ihsan etmişti. [24]
On üç erkek evlâdı vardı. [25]
Eyyûb Aleyhisselâmın Peygamberliği Ve Bazı Faziletleri:
Eyyûb Aleyhisselâm; İbrahim, İsmail, İshak, Yâkub, Esbat ve İsâ Aleyhisselâm-lar gibi, İlâhî Vahy´e mazhar olmuş[26], Yüce Allah tarafından seçilip ona da, Peygamberlik verilmişti. [27]
Kendisine Peygamberlik verilişi, Yâkub Aleyhisselâmın zamanında idi. [28] Eyyûb Aleyhisselâmın dini, İbrahim Aleyhisselâmın Tevhid dini idi. [29]
Eyyûb Aleyhisselâmın Şerîatı: Yüce Allanın Birliğine iman ve insanlar arasını düzeltmekti. [30]
Dâvud Aleyhisselâma göre: Eyyûb Aleyhisselâm: insanların, en halîm ve uslusu, insanların, en sabırlısı ve öfkelerini, en çok yeneni idi. [31]
Eyyûb Aleyhisselâm; yoksullar, züğürtler için, çok merhametli idi.
Yetimlere, dullara bakar, konukları, ağırlar, bunları da, Allah´ın, kendisine vermiş olduğu nimetlerin şükrânesi olarak yapardı. [32]
Eyyûb Aleyhisselâmın ibtilâya uğramasına türlü sebepler gösterilir.
Bu cümleden olmak üzere: Beseniye halkı, zorbalardan bir zorba olan ve halka zulmeden krallarının huzuruna varıp onunla konuştukları ve kendisine, ağır sözler söyledikleri halde, Eyyûb Aleyhisselâmın -ekinleri, hakkında- ondan çekinerek, konuşmasında yumuşak davrandığı, Mârufu, emretmediği, işlediği zulüm hakkında, zâlimi, uyarmadığı rivayet edilir. [37]
Şam toprağında kuraklık, kıtlık olup ta, Mısır Kralı Firavun: "Bize gel! Bizim yanımızda, senin için, bolluk, genişlik vardır!" diye yazı gönderince, Eyyûb Aleyhisselâm; çoluk çocukları, atları, küçük büyük baş hayvanları ile birlikte kalkıp Mısır´a gider. [38]
Firavun, onlara, yiyecekler, elbiseler[39] ve yerler ayırıp verir. [40]
Eyyûb Aleyhisselâm, Firavun´un yanında bulunduğu sırada, Şuayb Aleyhisselâm gelip içeri girer ve:
"Ey Firavun! Gök halkı, yer halkı, denizler ve dağlar halkı, kızınca, Allah´ın da, gazaba geleceğinden korkmaz mısın " der.
"Ey Eyyûb! Sen, Firavun´un ülkesine gittiğin için, sustun[42]
İbtilâ´ya hazırlan!" diye Vahy eder.
Eyyûb Aleyhisselâm:
"Ben, yetim´in geçimini, üzerime almadım mı
Garîb´i, barındırmadım mı
Ac´ı, doyurmadım mı
Dul´a, yardımcı olmağa çalışmadım mı " der.
O sırada; içinden, on binlerce yıldırımlar, korkunç gök gürlemeleri duyulan bir bulut geçer ve bulutun içinden:
"Ey Eyyûb! Bunu, sana yaptıran kim´di " denilir.
Eyyûb Aleyhisselâm; hemen, bir avuç toprak alıp başının üzerine koyarak:
"Sen´din yâ Rab!" der.
Yüce Allah, ona:
"İbtilâya hazırlan!" diye Vahy eder. [43]
Bunun üzerine, Eyyûb Aleyhisselâmın bütün serveti yok olur. [44]
Üzerlerine, ev yıkılıp bütün oğulları, ölür! [45]
Fakat, o, bunlara rağmen, hep Yüce Allah´a hamd´ü senada bulunmaktan, ibâdete devamdan, verdiğine şükür, uğradığı ibtilâya sabredip katlanmaktan ay-rılmaz. [46]
"Zâten, onlar, Allah´a âitt. Onları, bize emânet olarak vermişti. Onları, ister bırakır, ister geri alır! [47]
Ben, annemin karnından çıplak olarak çıktım ve çıplak olarak toprağa, kabre döneceğim. Çıplak olarak ta, Rabb´ime haşrolunacağım!" deyip Allah´a hamd etmeğe devam eder. [48]
Eyyûb Aleyhisselâm, aynı zamanda hastalanır da. [49]
İlk defa olarak Çiçek[50] veya Cüzzam hastalığına tutulur. [51]
Yemeği, ancak, iki elini birleştirerek tutup ağzına güçlükle götürür.
Dili, şişer, ağzını, doldurur.
Yemeği, ağzına güçlükle sokar.
Barsakları, vazifesini yapmaz olur.
Yediği şey, karnına girdiği gibi, çıkar, vücuduna yararlı olmaz.
Ayaklarında güç kalmaz, onları, taşıyamaz hale gelir. [52]
Vaktiyle, kendilerini, ev halkı gibi geçindirdiği kimselere avuç açar olur.
Onlar, bir tek lokma verirler, onu da, başına kakarlar, kendisini, kınar ve ayıplarlar.
Bütün oğulları ölüp elinden tutacak, yardım edecek kimsesi kalmaz.
Ailesi, ona, küser.
Akrabaları, dostları da, kendisinden yüz çevirir, ilgilerini keser.
Tanıdıkları, kendisini, tanımaz olur.
Bütün hakları, inkâr edilir.
Yaptığı iyilikler, unutulur.
Seslenişine, ses verilmez, aldırış edilmez olur. [53]
Köy halkı, kendisini, köy dışındaki çöplüğe sürüp çıkarır. [54]
Üzerine gerilen bir gölgelikte barınmağa başlar. [55]
Yanına, zevcesinden başka pek uğrayan olmaz. Hacetini, yalnız zevcesi, gidip gelip görür.
Eyyûb Aleyhisselâm, uğradıkları ibtilânın kaldırılması için de, yıllarca, dua etmez.[56]
Zevcesi Leyya hatun, bir gün:
"Sen, duası, makbul bir Zat´sın. Sana, şifâ vermesi için, Allah´a dua etsen a!" demişti.
Eyyûb Aleyhisselâm:
"Biz, yetmiş yıl nimetler içinde yaşadık.
Bırak ta, yetmiş yıl da, ibtilâ içinde bulunalım!" dedi. [57]
Eyyûb Aleyhisselâm; kaybettikleri servet, evlad ve sıhhate ağlayan zevcesine:
"Onları, bize kim ihsan etti " diye sordu.
Zevcesi:
"Allah ihsan etti." dedi.
Eyyûb Aleyhisselâm:
"Onlardan, kaç yıl yararlandık " diye sordu.
Zevcesi:
"Seksen yıl!" dedi.
Eyyûb Aleyhisselâm:
"Allah, bizi, onların ibtilâsı ile kaç yıldan beri mübtelâ kılıyor " diye sordu.
Zevcesi:
"Yedi yıldan beri!" dedi.
Eyyûb Aleyhisselâm:
"Yazıklar olsun sana! Vallahi, sen, Rabb´ine karşı, ne adaletli, ne de, insaflı davrandın!
Geçim bolluğu ve rahatlık içinde bulunduğumuz gibi, Rabb´imizin, bizi uğrattığı şu ibtilâya da, seksen yıl katlanmamız gerekmez mi " dedi. [58]
Eyyûb Aleyhisselâmın ibtilâsı şiddetlendiği zaman, Yüce Allah´a şöyle hamd´ü senada bulunduğu rivayet edilir:
"Hamd, Rabb´ül´ âlemîn olan Allah´a mahsustur.
Ben, Rabb´im olan Sana hamd ederim ki: Sen, bana ihsanda bulundun: bana, mal ve evlad verdin.
Kalbimde, bunların girmediği bir bölüm kalmadı.
Sonra, hepsini, benden geri aldın, kalbim, onlardan boşaldı.
Artık, benim aramla Senin arana, bir şey girer değildir! [59]
"Ey Rabb´im! Bundan önce, beni, gündüzleri, mal sevgisi, telâşı, oyalıyordu.
Geceleri de, beni -kendilerine olan şefkatimden dolayı- evlad sevgisi, oyalıyordu.
Ne mutlu ki: şu anda, onlardan boşalmışım!
Gözümü, kulağımı, gecemi, gündüzümü, Senin zikr´in, şükr´ün, takdis ve Teh-lil´in ile geçiriyorum!" [60]
Eyyûb Aleyhisselâmı Üzen Konuşmalar:
Eyyûb Aleyhisselâmın ibtilâsı, on sekiz yıl sürdü. Yakın, uzak, herkes, ondan ayrıldı.
Ancak, din kardeşlerinden özelliği bulunan ikisi, sabah, akşam, onun yanına uğrarlardı.
Onlardan biri, o birine:
"Vallahi, Eyyûb, her halde, âlemlerden hiç bir kimsenin işlemediği bir günah işlemiş olmalı!" dedi.
Arkadaşı:
"Ne demek bu " diye sordu.
"Kendisi, on sekiz yıldan beri ibtilâ içindedir de, Allah, ona acımıyor ve kendisinden bu ibtilâyı kaldırmıyor!" dedi.
Onlar, yine, bir gün, Eyyûb Aleyhisselâmın yanına gittiler. Kendisini, ibtilâ içinde bulunca:
"Allah, Eyyûb´da, bir hayır olduğunu, bilseydi, bu ibtilâ, ona, erişmezdi!" dediler.
Evvûb Aleyhisselâm, bunu, işittiği zaman; kendisinin, bundan daha ağırına giden bir şey olmadı! [61]
Eyyûb Aleyhisselâm:
"Ey Allah´ım! Sen, benim, bir ac´ın yerini bildiğim halde, hiç bir gece, tok olarak gecelemediğimi, biliyorsan -ki, biliyorsun- beni, doğrula!" diye yalvardı.
Allah tarafından doğrulandı! Doğrulandığını, onlar da, işittiler. Eyyûb Aleyhisselâm:
"Ey Allah´ım! Sen, benim, bir çıplağın yerini bildiğim halde, üzerime, asla gömlek giyinmediğimi, biliyorsan -ki biliyorsun- beni, doğrula!" diye yalvardı.
Allah tarafından doğrulandı! Doğrulandığını, onlar da, işittiler.´[62]
Eyyûb Aleyhisselâma iman edip ibtilâya uğraması üzerine, kendisinden yüz çeviren, dinini bırakanlardan üç kişi daha vardı([63] ki, onlardan birisi Yemenli, ikisi de, Beseniye köyü halkındandı. [64]
Bunlar, birgün Eyyûb Aleyhisselâmın yanına gittiler, onu, suçladılar, ağ-lattılar. [65]
Sen, öyle bir günah işlemişsin ki, o günahı, hiç bir kimse işlememiştir!
Bunun için, senin üzerinden azab kaldırılmayor!" dediler, ona, çatmalarını, kınamalarını uzatıp durdular. [67]
O sırada, orada bulunan[68]´ ve Eyyûb Aleyhisselâma iman ve onun Peygamberliğini tasdik etmiş olan[69] ve arada sırada, söze katılıp onlara cevaplar veren[70] bir genç:
"Siz ey olgunluk yaşındaki kişiler! Hep konuştunuz ve konuşmağa da yaşınız bakımından daha lâyık bulunuyorsunuz.
Fakat, siz, söylediğinizden daha güzel olan bir sözü,
Siz, ileri sürdüğünüz görüşten, daha yerinde olan bir görüşü,
Siz, dile getirdiğiniz işten, daha güzel bir işi... terk ettiniz!... Geri bıraktınız!
Eyyûb´un, sizin üzerinizde bir hakkı bulunmaktadır ve kendisinin şahsiyeti, sizin tavsif ettiğinizin çok üstündedir! [71]
Eyyûb´un; Allah´ın Peygamberi ve bu gününüzde halkın en hayırlısı, en üstünü ve en seçkini olduğunu bilmiyormusunuz ki: Allah, size, bildirmedimi ki, bir şeye, Allah, kızdığı zaman, onun kullarına vermiş olduğu kerametlerden bir kerameti, çeker, koparır
Siz, Eyyûb ile uzun müddet yaptığınız sohbet ve arkadaşlık sırasında, kendisinin, hak ve gerçekten gayrı bir şey yapmadığını bilmiyormusunuz !
Sizin yanınızda onun sırtına yüklenmiş olan ibtilâ, sizlere yüklenmiş olsaydı, haliniz nice olurdu
Şunu, iyi biliniz ki: Yüce Allah, Peygamberlere, Sıddîklere, Şehidlere ve Sâlih-lere ibtilâ verir.
Allah´ın, bunlara verdiği ibtilâ, onlara gazab veya hakaret ettiğini değil, fakat, bunun, kendilerine bir keramet ve bir hayır olarak verildiğini gösterir. [75]
Eyyûb, Allah tarafından bu duruma düşmeden, sıhhatli halinde iken, siz, ona kardeş olmuş değil miydiniz
Hikmet Ehli´nin; ibtilâ sırasında tasalı ve üzüntülü olan kardeşini, ne bilmeden kınaması, ne de, ihtilasından dolayı ayıplaması, kusurlaması iyi olmaz.
Fakat, onun, ona acıması, onunla birlikte ağlaması, onun için Allâh´dan mağfiret dilemesi, üzüntüsüne üzülmesi ve ona, işi üzerinde delil olması yakışır!
Bunları, bilmeyen kişi, hakîm ve aklı başında değildir. [76] Allah! Allah! Ey olgunluk yaşındaki kişiler! Allah´ın azamet ve Celâlini düşününüz!
Dillerinizi, kesen, kalblerinizi, parçalayan´[77], delillerinizi, kesip atan[78] şeyi, ölümü, anmanız gerekmez mi
Âciz ve dilsiz olmadıkları halde, rastgele konuşmaktan korkarak Allah için, susan kullar bulunduğunu bilmiyormusunuz
Oysa ki, onlar, Allâhı´ ve Allah´ın âyetlerini bilen ve dile getiren ilim, akıl ve fasâhat sahibi kişilerdi.
Belki, Allah, kabul eder ve benden razı olur.) deseydim, acaba nasıl davranırdınız
Hiç şüphesiz, siz, kendinizi beğenmektesiniz.
Siz, ihsanlarınızla, afiyete nail olduğunuzu, izzet bulduğunuzu sanıyorsunuz.
Siz, kendi aranızla Rabb´inizin arasında olan şeylere baksaydınız, sonra da, sadaka verecek olsaydınız, bir çok ayıplarınızı, Yüce Allah´ın size giydirmiş olduğu afiyet elbisesiyle örtmüş bulurdunuz!
Vaktiyle, içlerinde bulunduğum dost kişiler, benim sözlerimi dinlerler, bana, saygı gösterirlerdi.
Düşmanımdan bile, insafa gelen, hakkımı tanıyan, olurdu.
Bugün, sabaha çıktığımda, artık, benim için, sizinle, ne görüşme, ne de, konuşma vardır!
Siz, bana, üzerimdeki ibtilâmdan daha ağır ve şiddetli gelmektesiniz!" dedi ve onlardan yüz çevirdi. [84]
Eyyûb Aleyhisselâma:
"Ey Allah´ın Peygamberi! Senin, en ağırına giden belâ, hangisidir " diye sorulunca:
"Şu hastayı, tedâvîeder misin " diye sorduğu bir adamın, kendisine, secde edildiği[86] ve:
"Bana, sen, şifâ verdin!" denildiği´[87]´takdirde, hem bütün kaybettikleri şeyleri geri çevireceğini, hem de, kocasının hastalığını iyileştireceğini söylediğini haber verdiği zaman, Eyyûb Aleyhisselâm:
"Sen, onun, şeytan olduğunu, daha öğrenemedin mi [88] O Allah düşmanı, seni, dininden döndürmek istemiş!´[89] Yazıklar olsun sana! Sen, onun sözüne nasıl kulak astın !
Vallahi, Allah, bana şifâ verecek olursa[90], iyileşecek olursam, sana, yüz sopa vuracağım!" dedi,´[91] ve kendisini, yanından uzaklaştırdı:
"Senin, yemeğin, suyun, bana haram olsun! Senin getireceğin şeylerden hiç birini tatmayacağım! Yanımdan, hemen uzaklaş! Artık, seni, görmeyeyim!" dedi.
Bunun üzerine, Leyya hatun, Eyyûb Aleyhisselâmın yanından ayrılıp köye gitti. [92]
Eyyûb Aleyhisselâmın Allâha Münâcâtı Ve İbtilâsının Kaldırılışı:
Eyyûb Aleyhisselâm; din kardeşlerinden iki kişinin, kendisini, son derecede üzen konuşmalarını işittiği[93], kızıp zevcesini kovduğu, yanında ne bir yiyecek,
ne bir içecek, ne de, kendisine bakacak bir arkadaş bulunmadığını gördüğü za-man[94], secdeye kapandı, [95] ve:
"Ey Allah´ım! Sen, benim üzerimdeki ibtilâyı kaldırıncaya kadar, başımı, secdeden kaldırmayacağım! [96]
Hakîkat, bana (bu) derd (gelip) çattı. Sen, Esirgeyicilerin, Esirgeyicisisin! [97]
Hakîkat, şeytan, beni, yorgunluğa (meşakkata) ve azaba (hastalığa) uğrattı!" diye seslenerek halini arz ve ihtilasını kaldırmasını Rabb´inden niyaz etti. [98]
Yüce Allah, onu, (onun duasını) kabul buy urdu. [99]
"Başını, kaldır! Senin duanı, kabul ettim! [100]
Ey Eyyûb! Senin hakkındaki´[101] hükmüm, yerine geldi.
Rahmetim, gazabımı, geçti. [102]
Seni, yarlıgadım. [103]
Senden sonra, ibtilâya uğrayacak ve sabredecek kimseler için, bir mucize ve ibret olsun diye ev halkını ve malını ve onlarla birlikte bir mislini daha sana geri verdim! [104]
"Ayağınla, vur (yer´e)[105]
İşte, hem yıkanılacak, hem içilecek soğuk (bir su! buyurdu).´[106]
"Onun içinde şifâ vardır." [107]
Yüce Allah; Eyyûb Aleyhisselâmdan, böylece, o zararı gidermiş[108], Allah tarafından bir rahmef[109], ibâdet edenler için bir hâtıra[110], temiz akıl sahipleri için de, bir ibret[111] olmak üzere, hem ailesini, hem onlarla birlikte bir mislini daha ona bağışlamış[112], Eyyûb Aleyhisselâm, en ağır ibtilâlara katlanmakta mesel ve dillere destan olmuştur. [113]
Eyyûb Aleyhisselâm; yer´e ayağıyla vurunca, yerden bir su kaynayıp akmağa başladı.
Onunla, yıkandı.
Vücudunun dışındaki hastalık ve rahatsızlıklardan hiç bir şey kalmadı. [114]
Eyyûb Aleyhisselâm, kırk arşın kadar yürüdükten sonra[115], ayağını, tekrar yere vurdu.
Yerden, diğer bir su daha kaynayıp akmağa başladı.
Eyyûb Aleyhisselâm, o sudan da, içti. [116]
Karnından, dışarı çıkmadık hastalık kalmadı.
Sıhhatli, sapa sağlam olarak ayağa kalktı.´[117]
Yüce Allah, ondan, bütün derdleri ve elemleri giderdi. [118]
Gençliğini ve güzelliğini, ona, geri çevirdi.´[119]
Kendisi, önce olduğundan daha güzel, daha üstün oldu.´[120]
Kendisine, Allah tarafından, altlı üstlü iki parça kıymetli bir elbise de, giydirildi.
Eyyûb Aleyhisselâm; ne tarafa baksa, orada, kendisine aid ev halkından veya malından olup ta, Allah tarafından katlanmış olarak kendisi için hazırlanmış bulunduğunu görmediği bir şey yoktu!
Hattâ, kendisinin, içinde yıkandığı zikredilen suya varıncaya kadar hepsini, yanında hâzır buldu!
Yüksekçe bir yere çıkıp oturdu. [121]
Leyya Hatunun Telaşlanışı Ve Eyyûb Aleyhisselâmın Yanına Koşusu :
Eyyûb Aleyhisselâmın zevcesi Leyya hatun ise, kendi kendine:
"O, kendisine yiyecek yedirmekten, beni, ne diye men ve tard etti ! [122]
Ben, onu, ne diye bıraktım ki [123]
Kendisinin yanında bir kimse de, yok! [124]
Ya o, açlıktan[125], susuzluktan´[126] ölürse, ya onu, yırtıcı hayvanlar, yerse´[127], helak ederse, ben, ne yaparım
Ben, onun (söylediğine bakmayıp) muhakkak, yanına döneceğim!" dedi. [128] Döndü.´[129]
Onu; ne çöplükteki gölgelikte bulabildi, ne de, söylemiş olduğu hallerden her hangi birinin başına geldiğini görebildi.
İşler, tamamıyla değişmişti. [130]
Leyya hatun, böyle, Eyyûb Aleyhisselâmı, yattığı yerde arayıp bulamayınca, aklı, başından gitti. [131]
Gölgeliğin çevresini dönüp dolaşıyor ve ağlıyordu.
Ötede, gıcır gıcır elbiseli bir zâtın oturduğunu görünce, yanına gidip Eyyûb Aleyhisselâmı, ona sormaktan çekindi.
Bunun üzerine, Eyyûb Aleyhisselâm, onu, yumuşak bir sesle yanına çağırarak, kendisine:
"Ey Allah´ın kulu kadın! Ne istiyorsun " diye sordu. Leyya hatun, ağlayarak:
"Şu çöplükteki gölgeliğe bırakılmış olan mübtelâ Zâtı görmek istiyorum! Kendisi, helak mı oldu Kendisine, ne yapıldı bilmiyorum. Onu, köpekler veya kurtlar, yemiş olabilir.´[132] Ey Allah´ın kulu!´[133] Allah, sende olanı, mübarek kılsın! [134]´ Sen, şurada bulunan´[135], Allah´ın Peygamberi olan[136]´ o mübtelâ Zâtı´[137], gördün mü [138]
Onun hakkında, sende bir bilgi var mı " diye sordu. [139] Eyyûb Aleyhisselâm:
"O, senin neyin olur " dedi.
Leyya hatun, ağladı ve ağlayarak:
"O, benim kocamdı.
Sen, onu, gördün mü Kendisi, şurada bulunuyordu" dedi.[140]
Eyyûb Aleyhisselâm:
"Sen, onu görsen, tanır mısın " diye sordu. [141]
Leyya hatun:
"Evet!< [142] Ben, onu, nasıl tanımam ´[143]
Onu, tanımaz olur muyum ´[144]
Görüp durduğum bir kişi, bana hiç gizli olur mu " dedikten sonra, ona, korka korka baktı. Sonra da[145]:
"Vallahi, sıhhatli olduğu zaman, ona, şu halinle, senin kadar benzeyen bir kimse görmedim! [146]
Sıhhatli olduğu zaman, Allah´ın kullarından, sana, en çok benzeyeni o, olurdu!" dedi. [147]
Peygamberimiz Aleyhisselâm´dan rivayet edilen bir Hadîs-i şerife göre de:
Eyyûb Aleyhisselâm, suda yıkandığı sırada, üzerine, altından bir sürü çekirge düşmüş, Eyyûb Aleyhisselâm da, onları, elbisesine doldurmuştu.
Bunun üzerine, Yüce Allah:
"Ey Eyyûb! Ben, seni, -gördüğün üzere- zengin kılmadım mı " diye nida buyurunca, Eyyûb Aleyhisselâm:
"Evet! Yâ Rab! Zengin kıldın!
Fakat; Senin fazl´u bereketinden, müstağni bulunmak, benim için, mümkün değildir!" dedi. [162]
Eyyûb Aleyhisselâmın Zevcesi Hakkındaki Yeminini Yerine Getirişi:
Yüce Allah, Eyyûb Aleyhisselâma, zevcesi hakkında yapmış olduğu yeminini yerine getirmesini şöyle emretti:
(Ona):
"Eline, bir demet sap al da, onunla (zevcene) vur! Yemininde durmamazlık etme! (dedik).
Biz, onu, hakîkaten sabırlı bulduk.
O, ne güzel kuldu!
O, dâima (Allâha) dönen (bir Zat) idi. [163]
Eyyûb Aleyhisselâmın Vefatı Ve Yaşı:
Eyyûb Aleyhisselâm; ibtilâdan kurtulduktan sonra, yetmiş yıl daha, İbrahim Aley-hisselâmın Hanîf olan Tevhid dini üzere yaşayıp vefat etti.
İbrahim Aleyhisselâmın Tevhid dinini, Eyyûb Aleyhisselâmdan sonra değiş-tirdiler. [164]
Eyyûb Aleyhisselâmın, vefat ettiği zaman, doksan üç yaşında bulunduğu´[165] bildirilmekte ise de; kendilerinin, karı koca olarak, yetmiş[166] veya seksen yıl´[167], nimet bolluğu içinde ibtilâsız yaşadıklarını[168], ibtilâya uğradıklarının yedinci yılında ifâde ettikleri[169]´, ve ibtilânın on sekiz yıl sürdüğü´[170]´, Eyyûb Aleyhisselâmın da, ibtilâdan kurtulduktan sonra yetmiş yıl daha yaşadığı[171]´, gözönünde tutulacak olursa, yaşının, doksan üç değil, hattâ, yüzelliden de, bir hayli yukarılarda bulunduğunu kabul etmek gerekir.
Nitekim, yaşının, iki yüz´[172], ikiyüz on yıl olduğu da, söylenmiştir.´[173] Eyyûb Aleyhisselâmın kabri, Beseniye´de bulunmaktadır. [174] Ona ve gönderilen bütün peygamberlere selâm olsun![175]
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/306-307.
[36] ibtilâmn en şiddetlisi Peygamberlere, Peygamberlerden sonra, dindarlık derecelerine göre kullara gelir ve onları, yeryüzünde günahsız dolaşır hale getirir. (ibn.Sa´d-Tabakat c.2,s.2O9, Ahmed b.Hanbel-Müsned d ,s.18O, Tirmizî-Sünen c.4,s.601-602, İbn.Mâce-Sünen c.2,s.1334) Peygamberlere gelen ibtilâ, onların derecelerini kat kat yükseltmek için gelir.
Kendileri, ibtilâ ile karşılaşmaktan, son derece sevinç duyarlar. (ibn.Sa´d-Tabakat c.2,s.2O8, A.b.Hanbel-Müsned c.3,s.94, ibn.Mace-Sünen c.2,s.1335).
[105] Mes´ûdî (Vefatı: 346 Hicrî); Eyyûb Aleyhisselâmın; Neva beldesine üç Mil kadar uzaklıktaki Mescidi ile içinde yıkandığı suyun ve ibtilâ sırasında zevcesiyle yanında barındıkları kayanın, kendi zamanına, yâni Hicrî 332 yılına kadar malum ve mevcud bulunduğunu açıklar. (Mes´ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.48)