02-16-2019, 09:00 AM (This post was last modified: 04-13-2024, 08:41 AM by RasitTunca.)
Şuayb Aleyhisselam
Medyen ve Eyke ahâlisine gönderilen peygamber. İbrahim aleyhisselam veya Sâlih aleyhisselamın neslindendir. Soyu anne tarafından Lut aleyhisselamın kızına ulaştığı ve Eyyub aleyhisselamla teyze oğulları oldukları rivâyet edilmiştir. Musa aleyhisselamın kayınpederidir. Kavmine güzel söz söylemesi, tatlı ve tesirli hitâb etmesi sebebiyle kendisine Hatîb-ül-Enbiyâ (Peygamberlerin hatîbi) denildi. İnsanlara İbrahim aleyhisselama bildirilen dînin emir ve yasaklarını tebliğ etti.
Arabistan Yarımadasının kuzeybatısında Hicâz’la Filistin arasında Kızıldeniz sâhilinde yer alan Akabe Körfezinden Humus Vâdisine kadar uzanan Medyen bölgesinde doğup büyüyen Şuayb aleyhisselam, o kavmin asîl bir âilesine mensuptu. Gençliği, dedelerinden Medyen adlı bir şahsın etrâfında toplandıkları için bu adla anılan Medyen halkı arasında geçen Şuayb aleyhisselam, azgın ve sapık kavmin kötülüklerinden uzak yaşar, babasından kalan koyunlarıyla meşgul olur ve çok namaz kılardı.
Medyenliler atalarının doğru yolundan ayrılmışlar ve kötü yollara sapmışlardı. Allahü teâlâya îmân ve ibâdet etmeyi bırakmışlar, kendi elleriyle yaptıkları putlara ve heykellere tapıyorlardı. Medyen, ticâret kervanlarının gelip geçtiği yollar üzerinde olduğundan ticâretle uğraşıyorlardı. Yaptıkları alış-verişte muhakkak hîle yapıyorlardı. Yiyecek maddelerini alıp, stok yapıyorlar, pahalanınca fâhiş fiyatla satıyorlardı. Ölçü ve tartı için iki değişik ölçek kullanıyorlar, alırken büyük ölçekle alıyorlar, satarken küçük ölçekle veriyorlardı. İnsanların yollarını kesiyorlar, onların mallarına zorla el koyuyorlardı.
Yol üstünde durup, bilhassa yabancı ve gariblerin mallarını çeşitli hîlelere başvurarak ellerinden alıyorlardı. Ayrıca sâhip oldukları pekçok nîmetin şükrünü yapmayıp, nankörlük ediyorlardı.
Allahü teâlâ onlara, doğru yola dâvet etmek için Şuayb aleyhisselamı peygamber olarak gönderdi. Şuayb aleyhisselam onlara nasîhatlerde bulunup, Allahü teâlâya şirk koşmamalarını ve yalnızca O’na ibâdet etmelerini, alış-verişte, ölçü ve tartıda haksızlık ve hîle yapmamalarını, yeryüzünde bozgunculuk yapmamalarını söyledi. Kötülüklere devâm ettikleri takdirde azâba uğrayacaklarını, vazgeçtikleri takdirde mükâfâta kavuşacaklarını söyledi. Fakat azgın Medyen kavmi, Şuayb aleyhisselamın sözlerini dinlemeyip, ona karşı çıktılar. Ona inananları tehdit ettiler.
Şuayb aleyhisselam, bütün sıkıntı, eziyet ve horlamalara rağmen, Medyenlileri doğru yola dâvete devâm etti. İbret olarak isyânları sebebiyle helâk edilen Nûh aleyhisselamın gönderildiği kavmin, Hûd kavminin, Lut kavminin başına gelen azapları ve helâk olmalarını anlattı. İnkârdan vazgeçip îmân etmelerini, mağfiret dilemelerini, aksi hâlde kendilerinin de isyân edip, helâk olan kavimler gibi azâba düşeceklerini ve helâk olacaklarını açık bir lisanla anlattı. Onun peygamberliği Şam’a kadar duyulmuştu. Pekçok kimse gelerek Şuayb aleyhisselama îmân etmekle şereflendiler. Fakat Medyenliler yolda durup, Şuayb aleyhisselama gelenlere mâni olmaya çalıştılar. Şuayb aleyhisselamı ve ona inananları kendi sapık dinlerine dönmedikleri takdirde yurtlarından çıkaracaklarını söyleyip, tehdit ettiler.
Şuayb aleyhisselam azgın Medyen halkının, bütün nasîhatlerine rağmen îmâna gelmelerinden ümit kesince, onları Allahü teâlâya havâle etti.Şuayb aleyhisselam Allahü teâlâya; “Yâ Rabbî! Bizimle kavmimiz arasında hak ile hüküm ver. Sen hükmedicilerin hayırlısısın.” diye dua etti.
Azgınlıklarına ve inananlara karşı düşmanlıklarına devâm eden Medyen halkı üzerine, Allahü teâlâ azâb gönderdi. Cebrâil aleyhisselamın bir sayhası ve bir zelzeleyle onların hepsini helâk etti. Hepsi yok oldular. Sanki onlar o beldede yaşamamışlardı.
Şuayb aleyhisselam ve ona inananlar kurtulup Medyen’e yakın yerde, yeşillik, ağaçlık ve bolluk içinde bir şehir olan Eyke’ye giderek, oradaki insanlara doğru yolu göstermekle vazîfelendirildi. Medyen halkının bütün husûsiyetlerini taşıyan Eyke halkı, parayı tartı ile alırlar, kenarlarından kırptıktan sonra, tâne ile verirlerdi. Alış-verişlerinde karşı taraftakine muhakkak zarar verirler ve onu aldatırlardı. Alırken ucuz ve fazla fazla alırlar, satarken pahalı ve eksik verirlerdi. Yolcuları soyarlar, putlara taparlardı. Şuayb aleyhisselama inanmak için gelenleri vaz geçirmek için çalışırlar, Şuayb aleyhisselama yalancı derlerdi. İstekleri olmazsa, tehditte bulunup, eziyet ederlerdi.
Şuayb aleyhisselam Eyke halkını Allahü teâlâya îmân ve ibâdet etmeye, azgınlık ve taşkınlıklarından vaz geçmeye dâvet etti. Eyke halkı Şuayb aleyhisselamdan mucize istediler. Şuayb aleyhisselam çevredeki putlara hitâb edip; “Rabbiniz kimdir? Ben kimim? Söyleyin!” dedi. Taş ve ağaçtan yapılmış cansız birer varlık olan putlar dile gelip; “Rabbimiz ve yaratıcımız Allahü teâlâdır. Yâ Şuayb! Sen ise Allahü teâlânın peygamberisin!” dediler ve kâidelerinden yere düşüp paramparça oldular. Bu mucize karşısında bâzı kimseler îmâna geldi.
İnanmayanlar da azgınlıklarını daha da arttırdılar. Şuayb aleyhisselam son defâ îkâz edip, puta tapmaktan vaz geçmelerini, Allah’a îmân etmelerini ölçü ve tartıda adâletli olmalarını ve her türlü zulümden vazgeçip, kurtulmalarını söylediyse de inkâr edip inanmadılar. Alay ettiler, yalancısın, sihirbazsın, büyülenmişsin dediler. Îmân etmeyeceklerini açıkça söyleyip; “Eğer sen doğru sözlüysen, bize gökten azap indir.” dediler.
Şuayb aleyhisselam bu azgın kavmi Allahü teâlâya havâle etti. Allahü teâlâ onlara isyanları sebebiyle şiddetli bir azap göndererek hepsini helâk etti. Önce ortalığı kasıp kavuran şiddetli bir sıcaklığa tutuldular. Sular fokur fokur kaynadı. Susuzluktan kıvranıyorlar sıcak suları içtikçe içleri yanıyordu. Çâresizlikten gölge ve içecek su arıyorlar, bir taraftan bir tarafa koşuyorlardı. Bu hâl yedi gün devâm etti. Sekizinci gün ufukta koyu gölgeli siyah bir bulut çıkıp yükseldi. Bunu gören Eykeliler serinlemek için koşup hepsi bulutun altında toplandılar. Onlar bulutun altına toplanır toplanmaz buluttan üzerlerine şiddetli bir ateş yağmaya başladı ve hepsi ateş altında helâk olup, gittiler.
Eykelilerin helâk edildiği bugün, Kur’ân-ı kerîmde (gölge günü) olarak bildirilmekte ve meâlen şöyle buyrulmaktadır:
“O gölge (zulle) gününün azâbı onları yakalayıverdi. Gerçekten o azap büyük bir günah azâbı idi.” (Şuarâ sûresi: 189)
Şuayb aleyhisselam, Eyke ahâlisinin helâk olmasından sonra, inananlarla birlikte Medyen’e gidip yerleşti. İnananlardan birinin kızıyla evlendi. İki kızı oldu. Kızlar büyüdü. Kendisi iyice yaşlandı. Allah korkusundan çok gözyaşı döktü. Gözleri zayıfladı, vücudu kuvvetten düştü.
Bu sırada Mısır’dan çıkıp Medyen’e gelen Musa aleyhisselam, kuyu başında koyunlarını sulamak için bekleyen Şuayb aleyhisselamın kızlarına yardım ederek, koyunlarını suladı. Şuayb aleyhisselam ücret vermek için onu evine dâvet etti. Onu emin güvenilir bir kimse olarak görüp, koyunlarına çoban tuttu. Sekiz sene koyunlarını gütmesi şartıyla kızlarından birini ona nikâhladı.
Musa aleyhisselam orada on sene kaldı. Çocukları oldu. Daha sonra Mısır’a göç etti. Sıhhati düzelip gözleri açılan Şuayb aleyhisselam, her sene Medyen’den Mısır’a giderek kızı ve dâmâdını ziyâret etti. Bir müddet sonra Mekke-i mükerremeye gidip yerleşti. Daha sonra da orada vefat etti. Vefâtında 300 yaşında olduğu rivâyet edilmiştir.
Şuayb aleyhisselam çok namaz kılardı. Tevrat’ta ismi Mikâil olarak bildirilmiştir. Kur’ân-ı kerîmde A’râf, Şuarâ, Hûd ve Ankebût sûrelerinde Şuayb aleyhisselam, Medyen ve Eyke kavimleri hakkında âyet-i kerîmeler mevcuttur.
Şuayb aleyhisselamın altı çeşit mucizesi vardır:
1. Hazret-i Şuayb’ın duası bereketiyle, koyunlardan doğmuş siyah kuzuların hepsi beyaz olmuştur.
2. Hazret-i Şuayb’ın duası bereketiyle taşlar toprak olmuştu. Şöyle ki: Medyen kasabası dağlık, taşlık bir yer olduğundan: “Hak peygamber iseniz, dua ediniz, şu dağlar, taşlar kalkıp, yerimiz geniş olsun.” diye teklif etmişlerdi. Şuayb aleyhisselam dua edince, cenâb-ı Hak duasını kabul edip, elini o dağ ve taşlar üzerine koy, diye emreyledi. Elini koyunca hepsi toprak oluverdi.
3. Şuayb aleyhisselamın duası bereketiyle Medyen’de bâzı taşlar koyun olmuştur. Şöyle ki, kendilerinin hiç koyunu olmadığı için kavmi, bizim koyunlarımızı elimizden almak için Şuayb buraya gelmiştir diye söz etmişlerdi. Hazret-i Şuayb bunu işitince, çok üzülüp, kendinin de koyunu olması için cenâb-ı Hakka dua eyledi. Cenâb-ı Hak, duasını kabul edip, orada bulunan taşlara eliyle işâret etmesini emreyledi. Hazret-i Şuayb işâret ettiği anda o taşlar koyun oluverdi. Bu sûretle koyunları kavminin koyunundan birkaç misli fazla oldu. O koyunları sekiz, yâhut on sene hazret-i Musa’ya güttürüp, kızını da ona verdiği meşhurdur.
4. Hazret-i Şuayb, bir yerin taşları etrâfında dönünce, o taşlar hemen bakır olup, ahâli bununla pek zengin olmuştur.
6. Hazret-i Şuayb, bir dağa çıkmak istediği zaman, dağ âdeta devenin oturup kalktığı gibi, Şuayb aleyhisselam çıkıncaya kadar küçülür, çıktıktan sonra evvelki hâli gibi büyük bir dağ olurdu
Şuayb b. Mîkâil[1], b. Yeşcür[2], b. Medyen, b. İbrahim Aleyhisselâmdır. [3] Şuayb Aleyhisselâmın annesi: Lut Aleyhisselâmın kızı Mîkâil´dir. [4] Şuayb Aleyşhisselâm, Mûsâ Aleyhisselâmın Kayınpederi idi.[5] Şuayb Aleyhisselâmın dili: Arapça idi.[6]
Şuayb Aleyhisselâmın Peygamber Gönderildiği Medyen Ve Medyenliler, Eyke Ve Eykeliler:
Medyen: Kulzum denizinin üst tarafında, Tebük şehrinin hizasında, Tebük´e, altı Merhale kadar uzaklıkta, Tebük´ten daha büyük bir şehirdir. [7]
Medyen ile Tebük, birbirine komşu iki şehirdir. [8]
Mûsâ Aleyhisselâmın, Mısır´dan kaçtığı zaman, Şuayb Aleyhisselâmın davarlarını suladığı kuyu -üzerine, bir bina yapılmış olarak- hâlâ, Medyende bulunmaktadır.
Medyen´e, Medyen b. İbrahim Aleyhisselâm´dan dolayı, Medyen ismi verilmiştir. [9]
Medyen; hem Medyen b. İbrahim Aleyhisselâm oğullarının, hem de, yurtlarının ismi idi. [10]
Medyen halkının, en büyük günahları:
Allah´a, şerik koşarak[11], çevresi, birbirine sarmaşık meşe ağaçlarıyle sarılı bir meşe ağacına tapmaları[12],
Eyke de: deniz sahili ile Medyen arasında bulunan[21], sık ağaçlı, meşelik bir yer olup[22] burada oturan halk´a: Eshâb-ı Eyke denilirdi,
Eshâb-ı Eyke; Şuayb Aleyhisselâmın -Medyen halkı gibi- kavmi, değildi. [23]
Gerek Medyen halkı, gerek Eshab-ı Eyke, kendilerine Peygamber gönderilen iki ayrı kavim idi. [24]
Eshabı-Eyke; Ehl-i Bâdiye = Kır halkı idi. [25]
Eshâb-ı Eyke de, müşrik oldukları gibi, aynı zamanda, Medyen halkının kötü âdetlerini de, benimseyip âdet edinmişlerdi. [26]
Şuayb Aleyhisselâmın Peygamber Gönderilişi Ve Bazı Faziletleri:
Yüce Allah; Şuayb Aleyhisselâmı, hem kendi kavmi olan Medyen kavmine, hem de, Eshâb-ı Eyke´ye, Peygamber olarak gönderdi. [27]
Şuayb Aleyhisselâm; Yüce Allah´ın, Âdem, Şis, İdris, Nuh ve İbrahim Aleyhis-selamlara indirdiği Sahifeleri okurdu. [28]
Şuayb Aleyhisselâm; kavmini, güzel ve yüksek sözlerle uyarmağa çalıştığı için, kendisine (Peygamberler Hatîbi) denilmiştir.´[29]
Şuayb Aleyhisselâm, onları, Yüce Allah´a, ibadet ve tâata davet etti. [30]
Yer yüzünde fesad çıkarmaktan,
Halkı, Allah yolundan men etmeğe çalışmaktan[31]
Zulümden ve benzeri kötülüklerden[32]
(Eksik veya kalp) para kesmekten... sakındırdı.´[33]
Yüce Allah´ın verdiği rızık bolluğu ve geçim rahatlığı, ancak, onların, Allah´a karşı küfürlerini artırıp azaplarını çabuklaştırmağa yaradı. [34]
Azgınlık ve sapkınlıkta devam ettiler.
Şuayb Aleyhisselâmın, onlara, Allah´ı hatırlatması, kendilerini, Allah´ın azabı ile korkutması, bir fayda vermedi. [35]
Şuayb Aleyhisselâm, yalnız halkı değil, Mısır Firavununu bile:
"Ey Firavun! Gök halkı, yer halkı, denizler ve dağlar halkı, kızdığı zaman, Allah´ın da, gazaba geleceğinden korkmaz mısın " diyerek uyarmağa çalışmaktan geri durmadı. [36]
O zaman, Peygamberlerin Asaları ve bu cümleden olarak Musa Aleyhissela-ma vermiş olduğu mucize asa da, Şuayb Aleyhisselâmın yanında bulunuyordu. [37]
Medyen Ve Eyke Halkının Helak Oluşu:
Medyen ve Eyke halkı, Şuayb Aleyhiselâmı, yalanladıkları ve onun öğütlerini reddettikleri için, azaba uğradılar. [38]
Yüce Allah; yedi gün, onların üzerlerinden, tatlı yel esintisini kesti. [39]
Üzerlerine, son derecede şiddetli, yakıp kavurucu bir sıcaklık saldı.
Sıcaklık, kendilerini, yakaladı, bunalttı.
Hemen, evlerin içine girdiler.
Sıcaklık, evlerin içinde de, kendilerini, yakaladı, bunalttı. [40]
Yüce Allah, yedi gün, Sam yeli estirdi.
Sıcaklık; kuyuları ve su kaynaklarındaki suları bile kuruttu!
Ayaklarının altındaki yerin sıcaklığından, ayaklarının etleri döküldü.[41]
Sıcaklığa dayanamayarak kendilerini, yere attılar, yanlarının üzerine yattılar. [42]
Kendilerine, ne gölge, ne su, bir fayda vermedi. [43]
Nihayet, evlerden çıkarak Sahra´ya kaçtılar.
Bunun üzerine, Yüce Allah, onlara, güneşten gölgeleyecek bir bulut gönderdi.
O bulutun altında biraz serinlik ve rahatlık bulunca, birbirlerini, bulutun altında toplanmağa çağırdılar.
Hepsi, bulutun altında toplandıkları zaman, altlarından, yer sarsıntısına[44], üstlerinden de, Cebrail Aleyhisselâmın Sayhasına tutuldular.
Cebrail Aleyhisselâm, üzerlerine inip bağırınca, dağlar ve yer sarsıldı. [45]´ Yüce Allah; gölgeyi, onların üzerlerinden kaldırıp açtı, güneşi, alevlendirdi. [46] Sonra da, üzerlerine, ateş saldı, yağdırdı. [47] Çekirgelerin, tava içinde piştikleri gibi yanıp kavruldular! [48]
Medyen halkının helakinden sonra, Eyke halkı da, yedi gün süren şiddetli sıcak ve ateşle helak edildiler. [49]
Yüce Allah; Suayb Aleyhisselâmla ona, iman edenleri, bu azaplardan Rahmetiyle kurtardı. [50]
Kur´ân-ı Kerim in Şuayb Aleyhisselâmla Medyen Ve Eyke Halkı Hakkındaki Açıklaması:
Ey kavmim! Allah´a, ibâdet ediniz! Sizin, Ondan başka hiç bir ilâhınız yoktur!
Rabb´inizden, size apaçık bir Burhan gelmiştir.
Artık, kileyi, teraziyi, tam tutunuz.
İnsanların eşyasına (karşı) haksızlık etmeyiniz!
Yer yüzünü -o, ıslah edildikten sonra- fesada vermeyiniz!
(Bana) inanıcı iseniz, (bu söylediklerim), sizin için, hayırlıdır.
Siz; Allah´a iman edenleri, tehdid ederek, (onları) Allah´ın yolundan men ederek (o yolun) eğriliğini arayarak, öyle bir caddenin başına tutup oturmayınız!
Düşününüz ki: vaktiyle siz, pek az idiniz de, (Allah) sizi, çoğalttı.
Eğer, içinizden bir kısmı, benimle gönderilen şeye, iman etmiş, bir kısmı da, inan-mamışsa, Allah, aramızda hükmünü verinceye kadar, sabrediniz.
O, hâkimlerin en hayırlısıdır." dedi.
Onu kavminden (iman etmeyi) kibirlerine yediremeyen kodamanlar:
"Ey Şuayb! Seni ve yanındaki iman edenleri, ya muhakkak, memleketimizden çıkaracağız, yahud, mutlaka, bizim dinimize döneceksiniz!" dediler.
O:
Ya biz, istemesek de mi dedi.
Allah, bizi, ondan kurtardıktan sonra, yine, sizin dininize dönersek, Allah´a karşı, muhakkak, yalan düzmüş, iftira etmişiz (demek)tir ki, ona, dönmemiz, bizim için, olacak şey değildir.
Meğer ki, Rabbimiz olan Allah, dileye!
Rabb´imizin ilmi, her şeyi kaplamıştır.
Biz, ancak, Allah´a güvenip dayandık.
Ey Rabb´imiz! Bizimle kavmimizin arasında, Sen, hakk olanı, hükmet!
Sen, hükmedenlerin en hayırlısısın!"
Onun kavminden kâfir olan ileri gelenleri:
"Şuayb´a uyarsanız, and olsun ki: o takdirde, muhakkak, en büyük zarara uğramış kimseler olacaksınız!" dediler.
Bunun üzerine, onları, o müdhiş zelzele ve sayha yakalayıverdi de, yurtlarında diz üstü çöken (halâke uğrayan) kimseler oldular.
Şuayb´ı, yalanlayanlar, sanki, (yurtlarında) hiç oturmamış gibi oldular. Şuayb´ı yalanlayanlardır ki, en büyük zarara uğrayanlar, onlar, olmuşlardır.
Bunun üzerine (Şuayb), onlardan yüz çevirip (kendi kendine) and olsun ki, dedi, ey kavmim! Ben, size, Rabb´imin gönderdiği (hükümleri) ulaştırdım. Sizin iyiliğinizi istedim.
Şimdi, ben, o kâfirler güruhu üzerine nasıl tasalanırım " dedi.
Biz, hangi memlekete bir Peygamber gönderdik ise, onun halkını, yalvarıp ya-karsınlar diye mutlaka fakirlikle, şiddetle, hastalıkla (sıkıp) yakaladık.
Sonra, bu sıkıntının yerine, iyilik (selâmet, bolluk) verdik. Nihayet, çoğaldılar:
Bunun üzerine, biz de, kendileri farkına varmadan, onları, ansızın tutup yakala-yıverdik!
Eğer, o memleketler halkı, iman edip te (küfür ve isyandan) sakınmış olsalardı, elbette, üzerlerine gökten ve yerden nice bereketler açardık.
Fakat, onlar, (Peygamberlerini) yalanladılar da, biz de, kazanmakta oldukları (küfür ve isyan) yüzünden onları, tutup yakaladık!
O memleketlerin halkı, kendileri geceleyin uyurlarken, azabımızın gelip çatmasından (korkmayıp) emin mi oldular
Onlar, artık, Allah´ın, (kendilerini) ihmal ettiğinden mi emin oldular
Fakat, büyük zararı göze alanlar güruhundan başkası, Allah´ın imhalindenemîn olmaz.
(Evvelki) sahiplerinden sonra, yeryüzüne vâris olanlara, hâlâ şu hakîkat belli olmadı mı ki: Biz, dileseydik, onları da, günahlarından dolayı musibetlere uğratırdık.
Biz, onların kalbleri üzerine mühür basarız.
Binâenaleyh, (hakîkati) işitmezler.
İşte, o memleketlerin hali!) Sana, onların haberlerinden bir kısmını naklediyoruz.
And olsun ki: Peygamberleri, onlara, apaçık alâmetler (Mucizeler) getirmişlerdir.
Fakat, daha önceden yalanlamış oldukları şeylere iman etmediler.
İşte, kâfirlerin yüreklerine -Allah, böyle mühür basar.
Biz, onların çoğunda ahdfe vefa) bulmadık.
Onların çoğunu, muhakkak ki, itâattan çıkmış kimseler bulduk, [51]
"Medyen´e de, kardeşleri Şuayb´ı (gönderdik):
Ey kavmim! Allah´a ibadet ediniz. Sizin, Ondan başka hiç bir İlâhınız yoktur
Ölçeği, tartıyı, eksik tutmayınız.
Ben, sizi, hakîkat bir nimet (ve refah) içinde görüyorum.
Şüphesiz ki, ben, bir gün, (hepinizi) çepeçevre kuşatıcı bir azabdan korkmaktayım!
Ey kavmim! Ölçekte ve tartıda adaleti, yerine getiriniz!
Eğer, Mü´min iseniz, Allah´ın (helâlından) bıraktığı (kâr), sizin için, daha hayırlıdır.
(Bununla beraber) ben, sizin üzerinizde bir bekçi de, değilim." dedi.
"Ey Şuayb! Atalarımızın taptığı şeylerden, yâhud, mallarımıza ne dilersek, onu, yapmamızdan vaz geçmemizi, sana, namazın mı emr ediyor
Çünki, sen, muhakkak ki, sen, yumuşak huylu, aklı başında (bir adam)sın!" dediler.
"Ey kavmim! Ya ben, Rabb´imden (gelen) apaçık bir Burhanın üzerinde isem, ve O, bana, Kendisinden, güzel bir rızık ihsan etmiş ise, ne dersiniz
Size ettiğim yasağa, ben kendim muhalefet etmek istemiyorum ki. Ben gücümün yettiği kadar ıslahdan başka bir şey arzu etmem! Benim muvaffakiyetim, ancak, Allah´ın yardımıyladır. Ben, yalnız Ona güvenip dayandım ve yalnız Ona dönerim.
Ey kavmim! Bana olan düşmanlığınız, Nuh kavminin, ya Hûd kavminin ya da, Salih kavminin başlarına gelenler gibi, size bir musibet yüklemesin!
Lut kavmi da, size uzak değil!
Rabb´inizden, mağfiret dileyiniz! Sonra, Ona, tevbe ile rücu´ ediniz.
Çünkü, benim Rabb´im, çok Esirgeyendir, (Mü´minleri) çok sevendir" dedi.
"Ey Şuayb! Biz, senin söylemekte olduğundan bir çoğunu iyice anlamıyoruz.
Seni de, içimizde cidden zaif (âciz) görüyoruz.
Eğer, kabilen olmasaydı, muhakkak ki, seni, taşla öldürürdük!
Sen, bizden üstün bir şeref sahibi değilsin ki..." dediler.
(Şuayb):
"Ey kavmim! Size göre benim kabilem mi, Allah´dan daha şereflidir ki onu (tutup) arkanıza atılmış (değersiz) bir şey edindiniz
Benim Rabb´imfin ilmi), şüphesiz, ne yaparsanız, hepsini, çepçevre kuşatıcıdır! Ey kavmim! Elinizden geleni yapınız! Ben de, (vazifemi) yapıcıyım.
Yakında bileceksiniz ki: kendisini rüsvay edecek azab, kimin başına gelecektir ve o yalancı kimdir
O azabı gözetleyiniz!
Ben de, sizinle birlikte (onu) gözetleyiçiyim " dedi.
Vaktâ ki, (Azab) emrimiz geldi.
Şuayb´ı ve onun yanındaki iman etmiş olanları, bizden bir Esirgeme olarak, kurtardık.
Zulümedenleri ise, korkunç bir ses yakaladı da, yurdlarında diz üstü çöke kaal-dılar (helak oldular).
Sanki, onlar, orada zâten hiç oturmamışlardı...
Haberiniz olsun ki: Semud (kavmi), İlâhî rahmetten uzaklaştıysa, Medyen (kav-mına) da, öyle bir uzaklık (verildi)[52]
"Eshâb-ı Eyke de, gönderilen (Peygamberleri, yalanlamıştır.
O zamada ki, Şuayb, onlara:
(Allah´dan) korkmaz mısınız
Şüphesiz ki, ben, size gönderilmiş emin bir Peygamber´im.
Artık, Allah´dan korkunuz ve bana, itaat ediniz!
Ben, buna karşı, sizden hiç bir ücret istemiyorum.
Benim mükâfatım, Âlemlerin Rabb´inden başkasına âid değildir.
Ölçeği, tam ölçünüz! Eksiltenlerden olmayınız!
Doğru terazi ile tartınız!
İnsanların hakkından, bir şeyi kısmayınız!
Yer yüzünü, bozgunculukla fesada vermeyiniz!
Gerek sizi, gerek (sizden) önceki ümmetleri yaratan (Allâh)dan, korkunuz!" dedi.
"Sen, dediler, ancak, fazla büyülenmişlerdensin!
Sen, bizim gibi bir beşerden başkası değilsin
Biz, senin, muhakkak yalancılardan olduğunu sanıyoruz!
Eğer, doğruculardan isen, hemen üstümüze gökten bir parça düşür!
(Şuayb):
"Siz ne yapıyorsanız, hepsini, Rabbim, daha iyi bilicidir!" dedi.
Hâsılı, onu yalanladılar da, kendilerini, o gölge gününün azabı yakalayıverdi!
Gerçekten, bu, o günün büyük azabı idi. [53]
"Kendilerini, bir Recfe (korkunç bir Sayha, şiddetli yer sarsıntısı) yakalayıverdi de, hepsi yurdlarında (ölü olarak) diz üstü çöke kaldılar. [54]
Medyen ve Eykeliler, helak olduktan sonra, Şuayb Aleyhisselâm, kendisine iman edenlerle birlikte Mekke´ye gidip yerleştiler ve vefatlarına kadar oradan ayrılmadılar. [55]
Şuayb Aleyhisselâmla yanındaki Mü´minlerin kabirlerinin, Kabe´nin batısında Dârünnedve ile Benî Sehm kapısı arasındaki yerde bulunduğu rivayet edilir. [56]
Zâten, Peygamberlerden, ümmeti helak olan Peygamber, Mekke´ye gelir, orada, Allâha ibadete koyulur, kendisi ve yanındakiler, vefat edinceye kadar orada kalırdı.
Nitekim, Nuh, Hûd, Salih ve Şuayb Aleyhisselâmların kabirlerinin Zemzem´le Hacerülesved arasında bulunduğu bildirilmektedir. [57]
Şuayb Aleyhisselâm, vefat ettiği zaman, yüz kırk yaşında idi. [58] Ona ve gönderilen bütün Peygamberlere selâm olsun![59]
Şuayb Aleyhisselâmın Şekil Ve Şemaili:
Şuayb Aleyhiselâm: orta boylu, buğday benizli idi. Son zamanlarında, gözleri, görmez olmuştu. [60] Âmâ idi. [61]